23 Şubat 2011 Çarşamba

Neyse ki aşk var..

Yüce Tanrı şu çetrefilli dünyada tüm kuralları, öngörüleri yıkan bir duygu yaratmış,
Adına da aşk koymuş.
Tüm dünya onun etrafında döner aslında, siz aksini söyleyenlere inanmayın..
Etkileri altına girmeyin, aşk diye bir şey var,
İnsanı tepetaklak eden, anlamsız anlamsız sırıtmasına neden olan..
Meydanlara çıkıp aşkını ilan etme duygusu yaratan,
Tüm sinirini huysuzluğunu şırıngayla çeken bir duygu..

Aşk var,
İnsana pembe gözlük taktıran, etrafa çiçeklerden fonlar koyan,
Evden çıkarken ne giysem de ona daha güzel gözüksem diye düşündürten..
Saçına başına bakışına ışıltı katan, dokunduğu herkese güzellik katan,
Olmıycak şeyler yaptıran, gemileri yaktıran, genç kızlara alıp bohçasını kaçırttıran..
Aşk var..

İnsana feleğini şaşırtan, kadınlara geyşalık ruh hali kondurup, sevdiğine beyaz sofralar kurma hayali kurduran,
Erkeklere kendilerini güneşin etrafında dönen gezegenlermiş sandıran ve de düştükleri duruma şaşırtan
Her iki cinsinde ellerini ayaklarına dolandıran, kuvvetle ihtimalle de hayatları boyunca ettikleri lafları yalamalarına neden olan kimyasal bir değişim..
Aşk var..
Aşk var,  insana şiirlerden medet umduran, şarkılar yazdıran, arabeske çalan bir ruh hali veren, çiçeklerden fal bakmayı makul kılan, 'sen bir yana dünya bir yana' dedirten..
Aşk var, iyi ki de var..

Aysun

19 Şubat 2011 Cumartesi

Hayvanlar alemine övgü

Efe'yle ortak bir hayalimiz var, 'Kanguru olmak'..
Bu ay aldığımız 'Meraklı Minik' dergisi iyice yaramıza tuz bastı..
Yavru kanguruların annelerinin keselerinde nasıl mutlu mesut yaşadıklarını, kah uyuduklarını  kah etrafa mahmur mahmur baktıklarını gösteren resimlere kıskançlıkla baktık..

Efe'yle evde kanguruculuk oyunu diye bir oyunda icat edip, oynadık ama nafile!

Sonra dün akşam çocuk kanalında bir hayvanat bahçesindeki gorilleri izledik.
Orda da anne goril yavrusunu kucağına almış, hop hop oraya buraya zıplıyor, yediği önünde yemediği ardında mutlu bir hayat yaşıyordu.
Tek derdi, ziyaretçilere arada şaklabanlık yapmak, ellerini ne güzel kullandığını gösterip insanlara evrim teorisini bir kez daha düşündürmekti..
Ne ayın 15'inde ödenecek fatura derdi vardı aklında, ne de gelecek kaygısı.
Tüm aile bir arada gamsız tasasız, GDO'lu yiyecekleri kafya takmadan kendilerine tahsisli kafeslerinde muzlarını yiyerek yaşıyorlardı..
Düşünmeden edemedim, dünyaya gelirken tercihimi yanlış mı yaptım die..

Bir de şu kış günlerinde varlıklarını kıskandığım bir hayvan türü varki,
o da Ayılar!
Ne güzel uyuyorlar onlar öle.
Biz sabahın köründe sıcak yatağımızı bırakıp, çocuklarımızı öpüp koklayamadan yollara düşerken onlar hayallerinde bal kovanları yayıla yayıla ne güzel de uyuyorlar..
Uyusam, uyusam uyusam...
Kış geçinceye, havalar ısınıncaya kadar uyusam..

Bugün ilk cemremiz düşmüş, vatana millete değişen iklimlere hayırlı olsun inşallah!

Aysun

17 Şubat 2011 Perşembe

Gurbet Dediğin...

Kendi kanatlarınla uçmak özlemiyle başlar önce..
Yeni şehir , yeni arkadaşlık cazip gelir insana..
Geçmişini temize çekmektir, belki de hep istediğin kimlik değiştirme operasyonudur senin için..
Büyükşehirse bir de yeni şehrin, sokaklarında kaybolmak bile zevk verir insana.
Herkesin bildiği bir yeri, kendin dolaşırken bulunca, tapusunu üstüne geçirmişsin gibi mutlu olursun..

Sonra, akşamları eve dönerken bir hüzün kaplar bünyeyi.
Işığı yanan pencerelere gözün kayar, oralı olmamaya çalışsan da..
Beni en çok balık kokan evler cezbeder.
Niyeyse benim için balık yemek çoğul bir eylemdir çünkü..
Üstünde 'tek başına yemeyiniz' yazar sanki, kocaman sofralar eşlik etmelidir illa ona..


Sonra aşure ayları vardır içimin en çok cız ettiği..
Kimse nedense yalnız yaşanların kapısını çalmaz, aşure kâsesi uzatmaz kapıdan içeri.
Anneciğinin kollarından uzak kalmanın böyle de bir etkisi vardır insanda.
Önceleri burnunu kıvırdığın pırasa bile sofraların şahı olur birden bire.

Gurbet dediğin, nihayetinde kendini bulmaktır. Gerçekten ne istediğini anlamanı sağlar.
Yalnızlığın o paylaşılmaz tadına varırsın, belki kimilerine göre bencilleşirsin.
Önce sen olmalısındır, yalnızlık kendi alnına ıslak mendil koymayı da öğretir çünkü..




Gurbet sonra ne mi olur.
Bünyene hâkim olur.
Yuvarlanan taş gibi olursun..
Gitmek istersin.
Yol almak, yeni şehirler görmek yeni insanlar tanımak..
Önce güç gelen şeyler sonra güçlendirir seni..
Gurbet dediğin gözün dışarda olmasıdır bir nevi..


Aysun

15 Şubat 2011 Salı

Ey Aşk...

Saat 05:18 saat 3'ten beri uyuyamaıyorum. artık hastalığın etkisi midir , kanepede uyuya kalmanın azizliğmidir bilinmez.. bende klavyeme sarıldım...  İki kelime olsun karalayım istedim.

Hergün binlerce olay oluyor ama yazmaya zaman kalmıyor bazıları yazacak kadar önemli değil....
Ama sizlerle paylaşmak istediğim güzel bir olay var. Günler öncesinden beni bile heyacanlandıran...


Gerçi bu yazıyı aşık olarak yazmak isterdim. Üzgünüm aşık değilim.
Fakat bu sene 14 subat  benim için çok keyifliydi. ...

Arkadaşım bir evlilik teklifi anını fotoğraflamamı istedi. Elimizde ekipman yeterli olmasa da nasıl bir cesaretse girdik işin içine.... Ben de yetenek küpü tabii ki...


Keman, gitar, beyaz laleler eşliğinde... Muhtesem bir evlilik teklifiydi . Çok da mutluydular.


Elimden geleni yaptım.
Umarım beğenmişlerdir.....
Hep böyle mutlu olun :)

zeynep

4 Şubat 2011 Cuma

Ankara'da bir cuma akşamı....

Farkettim de uzun süre olmus Kızılay'a inmeyeli...
Özlemişim...
Şikayet etsem de seviyorum ben bu şehri...


Bugün FSK'da  sertifika törenimiz vardı.
Kalabalık bir törendi..
Hocam benim sürekli gönderdiğim maillerden  bunalmış olsa gerek, benim inatçı olduğum sonucunu çıkartmış.
Ya da ben biraz geç kalmıştım
galiba konu inatçı fotografçı adaylarıydı.. Tabii bunu törenin ortlarında anlıyorum her fotoğrafçı adayı nedense bir şekilde inatçıydı, benim inatçılık sebebim de maillerimdi...

İzne çıkıncaya kadar uzun süredir makinamı elime almamıştım çok özlemiştim.

Hele fotoğralarını gösteri sırasında izlemek, gerçekten çok keyifliydi :) İnsan bi anda kendi kendini gaza getiriyor, sergi bile açıyor hayalerinde :) belki o günler de gelir belli mi olur.


Bir kahve sohbetinden sonra evlerimize doğru yol alıyoruz.


Otobüste bi anda yazacaklarım aklıma dolanmaya başlıyor ve unutmmak lazım diyerek elimde telefonum not almaya başlıyorum....

Aslında niyetim o sıkıcı otobüs sohbetlerinden uzaklaşmaktı ama ister istemez çevresindekilere kulak veriyor insan.


Ukala bir biletçi, 1,5 saattir otobüs beklemekten isyan eden yolcular, kafa göz kırmaya hazır yolcular....


Biletçi belediyeyi suçluyor M.G'e oy vermeye devam edin abi...
Yolculardan biri bu sene son...
Biletçi tekrar 15 senedir son diyorsunuz abi... Kim oy veriyor o zaman...
Başka bir yolcu adam milletvekili olacak görürüsünüz diyor...
arada biletini alamayan ücretini gönderemeyen sesleri ile bölünüyor sohbet... daha doğrusu yakınma....



birden notlarım yol değiştirmiş...bunları not alırken yakalıyorum kendimi
sohbet iyice çekilmez oluyor...
Neyseki eve gelmek üzereyiz..
Bu sohbete daha fazla dayanamayacagımı düşünüyorum ve durağımı kaçırmamk için toparlanıp düğmeye basıyorum tam inecekken otobüs tekrar hareketleniyor... Allahım bu bir kabus olmalı... İnmeliyim...
Neyseki temiz havayı içime çekince bir kabustan uyanmıs gibi hissediyorum kendimi .


bu şehri sevdiğim konusunda tekrar şüpheler dolaşıyor beynimde...
Benimle birlikte otobüsten inen bir aile  sarkılar söyleyerek karşı kaldırımda ilerliyor.. dönüyor bakıyorum ama onlar da benim baktığımı görünce susuyorlar... aslında ben keyif almıstım....
artık eve varsam iyi olacak. çivi topuklu ayakkabılarım üzerinde zorla evime ulaşıyorum. Komsumun ışıkları yanmıyor bir an kötü hissediyorum kendimi... Nasıl alışıyor insan bir ışığa, bir sese. Ama neyse ki benim ışıklarım yanıyor annem evde kapıyı açıyor bana.

Şimdi, ben bişeyler karalarken o da tv karşısında uyukluyor...


Komşucummm farkettin mi  biz aynı yaşlarda farklı hayatları olan iki kişiyi temsil ediyoruz biri bekar, günü gün eden bir hatun diğeri de evli, düna tatlısı bir Efe sahibi bir anne ...
Sanki tek bir hayat da iki farklı hayatı  bir arada yaşıyor gibi....
Aslında günün konusu buydu... Ama biletçi ve yolcular işte...

Gün bitti artık tatilin son günleri :(
Napalım sayılı gün....
İyi geceler herkese.

Zeynep

2 Şubat 2011 Çarşamba

Kek Kokusu.....

Uzun zamandır özlemiştim evimde kek kokusunu....
 ev ev gibi olur sıcak kek kokusuyla....
Tek basına yasamamnın en korkunc seyi keki yaparsın ama kek biticeye kadar bozulur...
burnun özler kokuyu ama canın yapmak istemez .


..















 bu sabah erkenden kalktım ve alelacele hazırlanmak yerine penceremden işlerine koşturan insanları izledim kısa bir süre,
Fadime Teyzenin kulaklarını çınlattım kendi kendime.
Her sabah bizi izler ve kendine malzeme cıkartır, başta benim geç kalma seanslarım olmak üzere hangi kapıdan kimin ne zaman çıkacagını bilir, bugun farklı neler yapıyorlar, erkenden koşturup durmalarına hayıflanır durur

Pijamalarımı bile çıkartmadan,  kardeşime  süpriz yapmak üzere mutfağa gittim.















Hemen cayımı demledim ve kekimi çıptım...
havuclu elmalı kek...
kekim pişerken aysundan aldıgım zeytinli ekmek tarfini denedim ama sanırım bunu yeşil zeytinle değil de siyah zeytinle yapmak lazım
Komsucummm senin yaptıgın gibi olmadı bu...















zeytinli ekmeğim pişerken bende yemek bloglarından özendim, hemen fotograf makinama sarıldım...
aklımda bu yazı ve fototgraflar vardı....


















ee kahvaltımızı ettik, işler bitti, yazımızı da yazdık, şimdi hazırlanma zamanı carsı pazar bizi bekler....
bana müsade :) su anda iş yerinde kaçamak yaparak beni okuyanlar kızıyor bana ama sizin de izniniz var kızmayın bana :(



  











Sen ne güzel seysin tatil :) 

Zeynep