Şurda bir iki gün kaldı yeni yıla girmemize,
azcık daha yaş almamıza.
Evde minicik bir kardanadamımız var, renk değiştiren.
Tüm yılbaşı heyecanımız ondan ve cama yapıştırdığımız süslerden ibaret.
Şimdiye kadar yılbaşı hissiyatından bilinçli olarak uzak kalmaya çalıştık galiba.
İşte, işi mantığa vurup kapitalist sistemin ayakları bunlar dedik..
Uçan geyik mi olurmuş dedik..
Ama belki busefer biraz eğlenceye ayak uydurmak lazım.
Yılbaşı hissiyatını evimize barkımıza çekmemiz lazım.
Süslü kükületalar alıp, eğlenmek için ortam yaratmamız lazım belkide..
Aklıma Murathan Mungan'ın şiiri geliyor hep böle yılsonlarında..
'Biterken bir yılın son günleri' die başlayan ve
'biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini '..diye devam eden..
Sağlık, huzur, mutluluk diliyorum yeni yıldan.
Belki evimize küçük bir misafir.
Daha bir kurulu düzen..
Sevdiklerimizle yaşanacak güzel günler..
Ülkem adına sukunet, huzur, daha az kötü haber..
Daha çok 'iyi ki' ler olsun hayatımızda..
'Keşke'ler kıyıda köşede hapis kalsın..
kötüler yerlerinden hiç çıkmasın..
2012 işte güzel rüzgarıyla gelsin hepimize..
kitap-sever, puzzle-sever, yemek-sever,kahve-sever,gezme-sever, tozma-sever, fotoğraf-sever, dost-sever iki fahri kizkardeşin neşe dolu bloğu
28 Aralık 2011 Çarşamba
12 Aralık 2011 Pazartesi
Tek Bir Cümle
Sabah servisle işe geliyorum. Kitabım ve müziğim eşliğinde servisi kaçırma stresinin bittiği, uyanmaya çalıştığım, güne kendimi hazırladığım dingin ama mutlu anlar....
Kelime oyunları ve okuduğun zaman seni içine alan cümleler. Bunu ben niye düşünemedim ki dedirten cümleler. Düşünürsün de o kelimeleri bir araya getirip o cümleyi kuramazsın. Okursun da daha okumak istemezsin, o cümleyi bir yerlere not etmek, özümsemek istersin, üzerine bir ton cümle sarfedilebilir... Tam da böyle bir cümle...
...Dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: UMUT.
Ne güzel bir kelime, umut. İnsanı hayata bağlayan, en zor anları dayanılır kılan, ruhunu, bedenini besleyen, seni varlığıyla sarıp sarmalayan bir kelime. Gerçi Hakan Günday'ın bu cümlesi üzerine ne söylenirse yavan kalıyor...
Kelime oyunları ve okuduğun zaman seni içine alan cümleler. Bunu ben niye düşünemedim ki dedirten cümleler. Düşünürsün de o kelimeleri bir araya getirip o cümleyi kuramazsın. Okursun da daha okumak istemezsin, o cümleyi bir yerlere not etmek, özümsemek istersin, üzerine bir ton cümle sarfedilebilir... Tam da böyle bir cümle...
...Dünyanın en çabuk geçen, geçer geçmez de en hızlı yakalanılan hastalığına sahipti: UMUT.
Ne güzel bir kelime, umut. İnsanı hayata bağlayan, en zor anları dayanılır kılan, ruhunu, bedenini besleyen, seni varlığıyla sarıp sarmalayan bir kelime. Gerçi Hakan Günday'ın bu cümlesi üzerine ne söylenirse yavan kalıyor...
10 Aralık 2011 Cumartesi
Aşure

Gözlerim parladı, bizi de hatırlayıp aşure getirdikleri için.
Eskiden yüzüne bakmazdım aşurenin..
İnsan bazı şeylerin kıymetini sonradan anlıyor..
Aşure komşuluğun tatlısı çünkü.
Kendinize 2 kase yapıp da yiyeyim diyeceğiniz bir şey değil.
Tadı ansızın çalan kapı ziliyle çıkan, dayanışmayı 'komşu seni düşündüm' demenin tatlısı..
Sizlerin de kapınıza aşure getireniniz bol olsun öyleyse...
24 Kasım 2011 Perşembe
Od
Od, İskender Pala'nın Yunus Emre'yi anlatan son romanı.
İnsan ve Allah sevgisinden, hoşgörüden, kul olmakta bahseden
insanı dünyavi meselelerden uzaklaştıran bir kitap..
İnsan ve Allah sevgisinden, hoşgörüden, kul olmakta bahseden
insanı dünyavi meselelerden uzaklaştıran bir kitap..
Yunus'u öğrendim bu kitapta,
yaşadığımız topraklardan kimlerin geçtiği,
ne kötü zamanların yaşandığını..
İskender Pala,
Divan Edebiyatı alanında profösör olması nedeniyle insanın okuduğu cümlelere güven duymasını sağlıyor.
Kurguyla tarihi bilgileri çok güzel harmanlıyor...
23 Kasım 2011 Çarşamba
Memuriyet rehaveti
Aslında uzun süredir memuriyet rehvetine kapılmış gidiyordum. 8:30-17:30 arasında oturman gereken bir masa başında geçiyordu günlerim. Rutin işler, rutin alışlar, rutin verişler... salla başını al maaşını durumları... akşamı iple çek... Anladım ki insan boşluk içinde üretkenliğini yitirmeye başlıyor. Artık buna bir nokta konmalı, ama nasıl diye düşünürken.....
Bugün, bir süredir devam eden toplantıların üçüncüsünü gerçekleştirdik. Ama toplantı sırasında bir soru suratıma soğuk su etkisi yarattı...
"Uygulamayı son olarak nereye götürmeyi hedefliyorsunuz?"
Bu toplantılar hep faydalı olmuştur. Paylaşımlar etkileşimler iyi gelmiştir. Çok şey öğrenmişimdir... ya da aslında pek de birşey bilmediğimizi ya da bildiğimizin aslında hiçbir şey olduğunu koca evrende...
bi anda eski defteleri kurcaladım, aslında hep düşündüğün ama uygulamaya sokamadığım, çeşitli bürokratik sebeplerden dolayı unutulmuş, üstü örtülmüş, engellere rağmen biyerlerde saklı duran hedefler bi anda su yüzüne çıkartıldı, cevap verildi soruya da....
bütün seslerin arasında sadece kendi sesini duyarsın ya... sessizliğin sesi... o sesle başbaşa kaldım bi anda...
Neydi benim hedefim?
Ben kimdim?
Ben nerdeyim?
o anda küçük de olsa bi hedef belirledim kendime ve bu hedefe beni ulaştırabilecek yeni yollar.
Ve ilk adım: Başkanla konuşulacak ve bu karar ona bildirilecek!
bu sefer akşamı değil de toplantının bitmesini iple çektim. Kendime yeni bir amaç edindim. Sanki yeniden doğdum o anda. Misafirlerimizi uğurlar uğurlamaz konuya girdim.
sıkıntılarımı özellikle memuriyet rehavetinin beni içine aldığı ruh halini anlattım başkanıma. Diğer kurumlar bizden rehberlik istiyor, biz de elimizden geleni yapıyoruz. Bilgi paylaştıça büyür nihayetinde. Fakat kendimiz için bişey üretemez olduk. buna bir dur demek istiyorum ben. Taleplerimi ve amaçlarımı, bu ruh halinden kurtulmamı sağlayacak yolları anlatım bir bir.
Tam da beklediğim bir yaklaşımla karşılandım. Öncelikle benim samimi yaklaşımımdan etkilendiğini gösterdi vücut diliyle. (Kimseyi etkilemk değil tabibiki amacımız. Sadece bişeyleri ben yaptım bunda benim de emeğim var diyebilmek..) ve zorlanmaktan keyif adığını belirtti, ardından elimizden geleni yapalım yaklaşımı. tabii bunları söylerken laf olsun diye değil elindeki imkanları ve imkansızlıkları da düşünerek mantık çerçevesinde hayatına, mesleğine, ilişkilerine yol veren, onu tadığım ilk günden beri bana feyz veren, imrendiğim bir başkan haassasiyetiyle bir yaklaşım sergiledi.
Belki pek çok yönden emeklerimizin karşılığını alamıyoruz. Bir çok yönden haksızlığa uğruyoruz. Ama nolursa olsun bize ihtiyacı var ülkemizin. Zaman boşa akıyor. Biz yaşlanıyoruz, bu günler bir daha gelmeyecek,değerlendirmek lazım gençliğimizi, ülkemizin, ailemizin bize yaptığı yatırımları...
Anlayacağınız dopingimi aldım. başladım güne...İnşallah devamını getirebilirim.
Ama bi kıvılcım lazımdı, o kıvılcımı kasım verdi bana. kendimi buldum....
Bugün, bir süredir devam eden toplantıların üçüncüsünü gerçekleştirdik. Ama toplantı sırasında bir soru suratıma soğuk su etkisi yarattı...
"Uygulamayı son olarak nereye götürmeyi hedefliyorsunuz?"
Bu toplantılar hep faydalı olmuştur. Paylaşımlar etkileşimler iyi gelmiştir. Çok şey öğrenmişimdir... ya da aslında pek de birşey bilmediğimizi ya da bildiğimizin aslında hiçbir şey olduğunu koca evrende...
bi anda eski defteleri kurcaladım, aslında hep düşündüğün ama uygulamaya sokamadığım, çeşitli bürokratik sebeplerden dolayı unutulmuş, üstü örtülmüş, engellere rağmen biyerlerde saklı duran hedefler bi anda su yüzüne çıkartıldı, cevap verildi soruya da....
bütün seslerin arasında sadece kendi sesini duyarsın ya... sessizliğin sesi... o sesle başbaşa kaldım bi anda...
Neydi benim hedefim?
Ben kimdim?
Ben nerdeyim?
o anda küçük de olsa bi hedef belirledim kendime ve bu hedefe beni ulaştırabilecek yeni yollar.
Ve ilk adım: Başkanla konuşulacak ve bu karar ona bildirilecek!
bu sefer akşamı değil de toplantının bitmesini iple çektim. Kendime yeni bir amaç edindim. Sanki yeniden doğdum o anda. Misafirlerimizi uğurlar uğurlamaz konuya girdim.
sıkıntılarımı özellikle memuriyet rehavetinin beni içine aldığı ruh halini anlattım başkanıma. Diğer kurumlar bizden rehberlik istiyor, biz de elimizden geleni yapıyoruz. Bilgi paylaştıça büyür nihayetinde. Fakat kendimiz için bişey üretemez olduk. buna bir dur demek istiyorum ben. Taleplerimi ve amaçlarımı, bu ruh halinden kurtulmamı sağlayacak yolları anlatım bir bir.
Tam da beklediğim bir yaklaşımla karşılandım. Öncelikle benim samimi yaklaşımımdan etkilendiğini gösterdi vücut diliyle. (Kimseyi etkilemk değil tabibiki amacımız. Sadece bişeyleri ben yaptım bunda benim de emeğim var diyebilmek..) ve zorlanmaktan keyif adığını belirtti, ardından elimizden geleni yapalım yaklaşımı. tabii bunları söylerken laf olsun diye değil elindeki imkanları ve imkansızlıkları da düşünerek mantık çerçevesinde hayatına, mesleğine, ilişkilerine yol veren, onu tadığım ilk günden beri bana feyz veren, imrendiğim bir başkan haassasiyetiyle bir yaklaşım sergiledi.
Belki pek çok yönden emeklerimizin karşılığını alamıyoruz. Bir çok yönden haksızlığa uğruyoruz. Ama nolursa olsun bize ihtiyacı var ülkemizin. Zaman boşa akıyor. Biz yaşlanıyoruz, bu günler bir daha gelmeyecek,değerlendirmek lazım gençliğimizi, ülkemizin, ailemizin bize yaptığı yatırımları...
Anlayacağınız dopingimi aldım. başladım güne...İnşallah devamını getirebilirim.
Ama bi kıvılcım lazımdı, o kıvılcımı kasım verdi bana. kendimi buldum....
21 Kasım 2011 Pazartesi
Mavi Kuş
Mavi kuşum uçtu geldi dün yanıma..
Bir süpriz ki sormayın,
İnsanın sevdiği bir insanı kapısında görmesi nasıl güzel bir şeydir..
Ona kocaman sarılmak...

Çoğu zaman biraraya gelince konuşalım dediğimiz şeyler unutulur,
Olsun..
Gurbeti bilen, yolların uzunluğunu bilenler anlar beni..
Kocaman bir dost sarılışı ne kıymetlidir..
Dostunu alıp kalbinin içine sokasın gelir,
Hele birken iki olmuş, yeni bir dostla geldiyse daha da ballı kaymak durumudur..
Bir süpriz ki sormayın,
İnsanın sevdiği bir insanı kapısında görmesi nasıl güzel bir şeydir..
Ona kocaman sarılmak...

Çoğu zaman biraraya gelince konuşalım dediğimiz şeyler unutulur,
Olsun..
Gurbeti bilen, yolların uzunluğunu bilenler anlar beni..
Kocaman bir dost sarılışı ne kıymetlidir..
Dostunu alıp kalbinin içine sokasın gelir,
Hele birken iki olmuş, yeni bir dostla geldiyse daha da ballı kaymak durumudur..
17 Kasım 2011 Perşembe
Sweet November
Blogumuz pek bir boynu bükük kaldı son günlerde. Çok mu yoğunuz da vakit bulamıyoruz, yoksa çok mu boşuz. Komsukaremi bilmem ama ben son günlerde hiç birşey yapmıyorum. Hafta sonu sınavım var meşhur kpds hiç çalışmadık yine.
kendi kendine verilmiş sözler engellerle birlikte, geldi çattı sınav günü. Bir beklentim yok tabii ki bu saatten sonra...
tembellik aldı basını gitti, hiç bir şey yazamıyorum bari fotoğraf ekleyim diye yanımda olan fotoğrafları kurcalarken, sadece blogumuza eklemek için çektiğim bir fotoğraf geçti elime yakın zamanda çekilmiş.
Marmaris'te çektim bu fotoğrafı bizim kızlarla bir akşam sohbeti yaptığımız "hayal bankımız" ...
düşünüyorum da güzel bir akşamdı... Galiba dua kapılarının açık olduğu bir andı. çok geçmeden dileklerim bir bir karsıma geliyor...
Yerinde dileklermiş. Beni gerçekten mutlu edecek dileklermiş....
kendi kendine verilmiş sözler engellerle birlikte, geldi çattı sınav günü. Bir beklentim yok tabii ki bu saatten sonra...
tembellik aldı basını gitti, hiç bir şey yazamıyorum bari fotoğraf ekleyim diye yanımda olan fotoğrafları kurcalarken, sadece blogumuza eklemek için çektiğim bir fotoğraf geçti elime yakın zamanda çekilmiş.
Marmaris'te çektim bu fotoğrafı bizim kızlarla bir akşam sohbeti yaptığımız "hayal bankımız" ...
düşünüyorum da güzel bir akşamdı... Galiba dua kapılarının açık olduğu bir andı. çok geçmeden dileklerim bir bir karsıma geliyor...
Yerinde dileklermiş. Beni gerçekten mutlu edecek dileklermiş....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)