23 Kasım 2011 Çarşamba

Memuriyet rehaveti

Aslında uzun süredir memuriyet rehvetine kapılmış gidiyordum. 8:30-17:30 arasında oturman gereken bir masa başında geçiyordu günlerim. Rutin işler, rutin alışlar, rutin verişler... salla başını al maaşını durumları... akşamı iple çek... Anladım ki insan boşluk içinde üretkenliğini yitirmeye başlıyor. Artık buna bir nokta konmalı, ama nasıl diye düşünürken.....

Bugün, bir süredir devam eden toplantıların üçüncüsünü gerçekleştirdik. Ama toplantı sırasında bir soru suratıma soğuk su etkisi yarattı...
"Uygulamayı son olarak nereye götürmeyi hedefliyorsunuz?"


Bu toplantılar hep faydalı olmuştur. Paylaşımlar etkileşimler iyi gelmiştir. Çok şey öğrenmişimdir... ya da aslında pek de birşey bilmediğimizi ya da bildiğimizin aslında hiçbir şey olduğunu koca evrende...

bi anda eski defteleri kurcaladım, aslında hep düşündüğün ama uygulamaya sokamadığım, çeşitli bürokratik sebeplerden dolayı unutulmuş, üstü örtülmüş, engellere rağmen biyerlerde saklı duran hedefler bi anda su yüzüne çıkartıldı, cevap verildi soruya da....



bütün seslerin arasında sadece kendi sesini duyarsın ya... sessizliğin sesi... o sesle başbaşa kaldım bi anda...

Neydi benim hedefim?
Ben kimdim?
Ben nerdeyim?

o anda küçük de olsa bi hedef belirledim kendime ve bu hedefe beni ulaştırabilecek yeni yollar.

Ve ilk adım: Başkanla konuşulacak ve bu karar ona bildirilecek!

bu sefer akşamı değil de toplantının bitmesini iple çektim. Kendime yeni bir amaç edindim. Sanki yeniden doğdum o anda. Misafirlerimizi uğurlar uğurlamaz konuya girdim.
sıkıntılarımı özellikle memuriyet rehavetinin beni içine aldığı ruh halini anlattım başkanıma. Diğer kurumlar bizden rehberlik istiyor, biz de elimizden geleni yapıyoruz. Bilgi paylaştıça büyür nihayetinde. Fakat kendimiz için bişey üretemez olduk. buna bir dur demek istiyorum ben. Taleplerimi ve amaçlarımı, bu ruh halinden kurtulmamı sağlayacak yolları anlatım bir bir.

Tam da beklediğim bir yaklaşımla karşılandım. Öncelikle benim samimi yaklaşımımdan etkilendiğini gösterdi vücut diliyle. (Kimseyi etkilemk değil tabibiki amacımız. Sadece bişeyleri ben yaptım bunda benim de emeğim var diyebilmek..) ve zorlanmaktan keyif adığını belirtti, ardından elimizden geleni yapalım yaklaşımı. tabii bunları söylerken laf olsun diye değil elindeki imkanları ve imkansızlıkları da düşünerek mantık çerçevesinde hayatına, mesleğine, ilişkilerine yol veren, onu tadığım ilk günden beri bana feyz veren, imrendiğim bir başkan haassasiyetiyle bir yaklaşım sergiledi.
Belki pek çok yönden emeklerimizin karşılığını alamıyoruz. Bir çok yönden haksızlığa uğruyoruz. Ama nolursa olsun bize ihtiyacı var ülkemizin. Zaman boşa akıyor. Biz yaşlanıyoruz, bu günler bir daha gelmeyecek,değerlendirmek lazım gençliğimizi, ülkemizin, ailemizin bize yaptığı yatırımları...

Anlayacağınız dopingimi aldım. başladım güne...İnşallah devamını getirebilirim.
Ama bi kıvılcım lazımdı, o kıvılcımı kasım verdi bana. kendimi buldum....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder