22 Temmuz 2011 Cuma

Bugün son gün :(

Komsukaremin son günü...
Artık başlığı da değiştirmek gerek sanki. Ne evde komşuyuz ne de işte artık. Kolum kanadım kalkmıyor...
Sanki o değil de ben gidiyorum. Öylesine bi boşluktayım ki anlatamam. Gülüyorum, eğleniyor gibiyim ama asıl izin dönüşü anlayacam yokluğunu :(



Çok uzağa gitmiyor hızlı tren sayesinde 1,5 saatlik yol, hem yabancı bir yere de gitmiyor benim doğduğum, büyüdüğüm şehre, benim de yaşamak istediğim şehre gidiyor.
Bunlar benim teselli cümlelerim ama kapı komşusu gibi olmayacak
Tam 2 sene oldu tanışalı. Ama sanki ben doğduğumdan beri tanıyorum onu.
2 erkek kardeşimden sonra 1 de kız kardeşim olmustu benim, Ankara'daki ailem gibi...
Napalım yapacak bişey yok.
Seni çok seviyorum canım dostum, komsukarem yolun açık olsun... 

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Yeni ev arkadaşlarım

Yeni ev arkadaşlarım bir böcük ile iki balık..
Eve giriyorum böcük hoşgeldin diyor,
sabah kalkıyorum böcük günaydın diyor..
Balıklar balık balık yaşıyorlar tek amaçları insana vicdan azabı yaptırmak sanki.













Puzzle'ı hiç açmadım bu sefer..
Çamaşır makinesiyle dost oldum daha ziyade.
Ütünün yüzüne bakmadım gıcığım kendisine, teknolojinin daha çok gelişceği günleri bekliyorum azimle.














Hunçlarla arkadaşlık kurdum birde, yakında aramıza koliler de katılacak. hep beraber Aysun üstlerinden zıplasın oynıycaz.
Belki bana bakıp eğlenecekler kıs kıs.
Koli bandını, bana eşek şakası yapması için kandıracaklar..ne bileyim..













Mutfakla ve buzdolabıyla pek haşır neşir olmadım..
Mutfakta yaptığım mesailerle rütbem pekala uzmançavuş olabilirdi çünkü..














Kitap ta okumadım..
Tez yazmaca faaliyetinin 2.level'ına da geçemedim..
Film falan dersen yanından geçmedim..

Bilmiyorum naptım, eksiktim çünkü.
Oyüzden şaşkın.
Eli kolu boşalmış.
Sevdiklerinden uzakta kalmış.

Müzik kanalını hiç kapatmadım,
bilgisayarı oda oda dolaştırdım..
Bilmiyorum ben ne yaptım..

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Teknoloji, Aşığım sana...

Gel de sevme, oturduğu yerden tez yazma ısınma turları atan bendeniz için teknoloji yani bilhassa internet başım üstüne koymam gereken bir velinimet konumunda.

Bundan 7 yıl önce, önceki tez yazamama deneyimim sırasında en az 6-7 üniversite kütüphanesi dolaşmış, tüm arşiv taramasını yapmış, sonunda kucağımda kitap fotokopileriyle nerden başlayacağımı bilememiş sonunda da havlu atmıştım.

Bu sefer ne olur bilinmez, havlu atılması hiç umulmaz ama şimdiye kadar, konuyla ilgili Türkiye’de yazılmış nerdeyse bütün tezlere yök’ ün tez merkezi aracılığıyla ulaştım.

Gerekli kitap siparişlerimi internet aracılığıyla verdim.
 İnternette nerde adı geçmişse aldım koydum köşeye..
Tubitak’ ın ulakbim veri tabanı sayesinde, ilgili makalelere ulaştım.
Kütüphanelerin çevrimiçi katalog taramaları sayesinde hangi kütüphanede hangi kaynak olduğunu, hangisinin bana daha çok kollarını açtığını gördüm.

Şimdi düşünüyorum bundan 7 yıl önce ben bunları neden becerememiştim…
Kurumların interneti hizmete sokmalarımı daha geç oldu,
Benim internetten daha çok istifade etmeyi öğrenmem mi daha gecikmeli oldu?
ays

3 Temmuz 2011 Pazar

Bu ülkeden bir yangın geçti..

Bu ülkede bir sivas katliamı yaşandı, hatırlarmısınız..
İnsanlar yandı bitti kül oldu..
Metin Altıok gibi bir şair gitti daha niceleriyle beraber..
O yangından 18 yıl sonra,
hala içim acıyor Metin Altıok okurken..
Tospembe bir dünya hayali kuruyorum hala..
İnsanların birbirini öldürme hakkını kendilerinde görmediği..
Niyeyse işte saf saf kuruyorum o hayalimi..


Metin Altıok'tan Sondeyiş..
Dolaştım yıllardır şurda burda,
Ucuz otellerde kaldım.
İğne iplik taşıdım yanımda,
Bir düzen tutturamadım.
Kadınlar da oldu elbet yaşamımda,
Biri hariç hepsini bağışladım.
Sınadım kendimi karşılıklı acıyla,
Ben hep ölüme ve aşka inandım.
Bir şey var dokunur bana;
Yüzüme uymayan iğreti adım.

Yalaaann...

İnsan ağlarken gülebiliyor, en kötü anında eskilerden birini görünce sevinebiliyormuş.
Cumartesi dayımın vefat haberi geldi telefonda.
İnsanın içi yanıyor birden..O ana kadar yapılan planlar hepsi değişiyor.
hayatın tek gerçekliği kalıyor geriye..ölüm..
camide mezarlıkta..herşey sis perdesi gibi.. gözler görüyor, beyin kaydediyor.. bacaklar yapması gerektiği gib takip ediyor öndekini..
biliyorum ki zamanla çıkıcak hepimizden acısı. zamanla idrak edicez onun orda olmadığını..

acı. hayat acı.. allah tokat gibi çarpıyor yüzümüze.
hayatın koşturmacısına kendimize kaptırmışken birden herşeyin kesilebileceğini anlıyoruz, hatırlıyoruz ve sonra çoğu sefer unutuyoruz.. tos pembe bakmak daha işimize geliyor belki..
biz bu hafta dayımızı kaybettik, bir fire verdik. yaşımız ilerlerken, sıranın kimde olduğu bilinmezken, sevdiklerimiz hala hayattayken silkinmek lazım.
hatalar çetelesini tutmayı bırakıp, affedici olmak, kimi son kez göreceğimizi bilmediğimizi hatırlamak lazım..
nur içinde yat dayıcım..
ays

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Hayat....

Ne kadar garip şu hayat denilen şey...
birileri doğuyor birileri ölüyor...
birileri evleniyor birileri bosanıyor...
mutluluklar, üzüntüler...
dostluklar düşmalıklar...
her biri aksi kadar gerçek...
hayat kısa, daha verimli geçirmek lazım daha dolu dolu...
bir o kadar da boş herşey...
çelişkiler silsilesi............
ama hayat bu işte

zeynep

1 Temmuz 2011 Cuma

Gezgin Moduna Geçiş

Bir türlü gelemeyen baharın ardından yazın ikinci ayı...
Gerçi hala hırkasız çıkılmıyor. Bu sene de böyle napalım...
Benim gibi aşırı sıcağı sevmeyen biri için gayet ideal bir yaz. Kolsuzlarımın, elbiselerimin üstüne bir hırka tamam :) 

Eee temmuz geldi biz de başladık Evliya Çelebi misali gezmeye...
Geçtiğimiz hafta bir türlü gidemediğim Malatya'daydım.
Sonunda Doğu Anadoluya da attım adımımı.


Pazartesiden beri sevgili arkadaşım Sedat için yazmayı planlıyorum bu yazıyı. Bloğu biraz boşladık mı kendisi hemen uyarıyor bizi. Çok mutlu oluyorum takip edildiğimizi hissedince. Yorumlar gelmeyince biz de izlendiğimizin farkında değiliz tabbiki.  Bende onun vefasına bir nebze karşılık vermek için ona gönderiyorum Malatya fotoğraflarımı...


Kendisi bir Malatyalı'dır. Ancak şu anda ülkesinden, memleketinden çok uzaklarda görev yapıyor. Eminim Malatya'sını da çok özlemiştir.

Evinin, okulunun önünden geçtim Sedatçım.  Ancak şaheserin basket potasını göremedim malesef :P
Kanal boyunda yerine tur attım .Kayısı, vişne, içli köfte yemeği de ihmal etmedim tabii. Her yediğim lokmanın ikincisi sana aitti. Sayende bir fil misali döndüm.

Gelelim Malatya gözlemlerime....
Malatya doğunun Parisi olarak adlandırılıyormuş. Hak vermedim desem yalan olur. Ankara'da bile rahat dolaşamadığım elbiselerimle gayet rahat gezdim desem eminim inanmazsınız. Ben inanmazdım çünkü. Ama gidin görün derim. Yıllardır Beyzoş anlatır durur Malatya aşağı Malatya yukarı. Misal Malatya'nın ilçelerini bildiğim kadar Eskişehir'inkileri bilmem heralde :p
Tamam biraz abarttım.  Kabul ;)



Dalından kopardığım vişneler, kayısılar, dutlar muhteşemdi. Bir de Pervin Teyzemin tadına doyulmaz içli köftesi, analı kızlısı, zeytin yağlı yaprak sarmaları.... Tarifi mümkün değil. Sanırım ömrümün sonuna kadar bıkmadan yiyebilirim herbirini.


Malatya ziyaretinin en büyük sebeplerinden biri de .....

Arkası yarın.....Hepsi bir kere de olmaz.
Zeynep