30 Aralık 2010 Perşembe

İŞLERE İNAT BURDAYIM

Pazartesi sendromundan sonra her gün güzel geçer zannedilir ama nedense bir haftadır en güzel günüm bugün…

Artık sebep;

 Cuma yaklaştığından mıdır?

Annemlerin gelme ihtimali arttı ondan mıdır?

Dün akşam Beyzoşumla çılgınlar gibi alışveriş yaptığımızdan mıdır?





















Belki de yeni yıl coşkusu…

Hmmm yoksa, http://cocuklarımicin.blogspot.com ‘un maharetli  parmaklarının bizim için yazdığı güzel sözler mi… (o kadar güzel ifade etmiş ki benim bile dönüp okuyasım geldi)

Ya da dışarıda buz gibi bir hava benim elimde çayım, bilgisayarımın başında bekleyen işlere inat bir şeyler karalıyorum. Bu mu mutlu etti acaba beni…





Şu anda karar verdim: pek sık uğramasa da ,arada bir peydah olan, pazartesi sendromundan kurtulmak için sizlere bir şeyler yazacağım ya da fotoğraflarımla oynayacağım :)  nasıl olsa iş çıkmıyor ya da çıkan işten hayır gelmiyor o gün… Böylece bomba gibi pazartesi öğleden sonrasına hazırlanmış olacağım :):)

Sevdim bu fikri…













Sevgiyle kalın

Zeynep

29 Aralık 2010 Çarşamba

Umut

Bundan tam 5 yıl 2 gün önce (tarih 27 aralık 2005) bunalımların en büyüğünü yasadığım günlerden biriydi. Kuzenim bir iş görüşmesi için Ankara’ya gelecekti ve bana birlikte gitme teklifinde bulundu.
Bende boş gezenin boş kalfası, hedeflerinin arasında yüksek lisans yapmak olan ama girmek zorunda hissettiği depresyonla bunu kendini oyalamak için yaptığını düşünen biriyim.
Kırkta yılda kızın işi düşmüş, pek gönüllü olmasam da kabul ettim teklifini…

Tam evden çıkmıştım ki aklıma günlerdir ulaşmaya çalıştığım, bir türlü telefonlarıma cevap bulamadığım kişiyle görüşme fikri geldi. Eve dönüp iş görüşmesi için daha uygun olabilecek kıyafetler giyip tekrar düştüm yollara… Umut dünyası işte… Çok da çaresiz görmüyormuşum demek ki kendimi…
Derken Ankara yolları taştan hesabı vardık Ankara’ya. Sonradan öğrendim ki 27 aralıkta yollarına düştüğüm Ankara’ya yıllar önce benimle aynı tarihte Ataturk’üm de gelmiş … Ne güzel tesadüf  :)

Dönüşte halimize gülüyoruz, ama çok da umutlu değiliz. Ne de olsa bir çok görüşme sonuçsuz kalmış. Ancak ertesi gün gelen bir telefonla hayatım değişti.
Kuzenim de ben de işe alınmıştık. Ve merhaba Ankara günleri….
Bazen çok zordu güzelim Eskişehir’i bırakıp gitmek. Ama gelgelim nerde doğduğun değil nerde doyduğun önemli demişler… Ama özgürlüğüm, kendime ait olacak yaşamım, hedeflerim ağır bastı atasözlerimizden cesaret alarak geldim başkente…
Tam 5 yılım geçti bu koca şehirde.















Kimi zaman çok zordu tek başına bir hayat kurmaya çalışmak. Hayatın dikenli yolları her yerimi delip geçerken dostlarım kol kanat gerdi, yıllardır yatılı okulda okuyan kardeşimle uzun zamandır yaşayamadığımız kardeşliliğimizi yaşadık, artık sadece kardeşim değil ev arkadaşımdı. Ama en zoru da kardeşimin ablası değil de annesi olduğumu sanmamdı . Ama itiraf etmeliyim ki sadece abla olmayı öğrenmemde çok faydalsı dokundu canım kardeşimin. (Çok özledim seni. )
Aşık da oldum bu şehirde, Zuhal Olcay’ın dediği gibi Ankara’da aşık olmak zordu… ama Ankara’daki İLK DOSTUM, İLK SIRDAŞIM, BEYZOŞUMMM çok kahrımı çekti. Ankara’da ne kadar zor gün yaşadıysam hep onun yanında ağladım. Başım ne zaman sıkışsa onun evinde aldım soluğu… O mavi koltuğun dili olsa da anlatsa… Ya da zor durumda olduğumu hissedip o koşup geldi… 

Bugün, canım dostumla tanışmamın yıl dönümü...
Bugün, işsizlik bunalımdan çıkmamın yıl dönümü...
Bugün, hayatımda bir dönemi kapatıp yepyeni bir dönemiaçmanın yıl dönümü….
Güzel dostlarım, canım kardeşim Emrem,  bir tanecik komşum iyi ki varsınız…
Ankara sizinle güzel…
Eğer daha Ankara’da yaşayacaksam sizinle birlikte olsun inşallah….
Sizleri çok seviyorum.
Zeynep

2011'e iki kala...

Kimle konuşsam yılbaşı havasına giremediğini söylüyor..
Belki biraz kar yağsa, gökte geyiklerin çektiği kızağalar dolaşsa,
Penceremizin pervazına renkli renkli hediyeler bıraksa,
Yeni yılın bize öncekilerden daha mutlu, daha neşeli, daha sağlıklı olacağına inandırsa,
Hatta olmadı noel baba yakamıza yapışıp nerde kaybettin yeni yıl hayallerini die bizi bir güzel sarssa..
Acaba herşey daha mı tos pembe olurdu..

Yeni yıl ümit etmek demek,
Öncekinde yaşadığımız üzüntüleri, hayalkırıklıklarını, yorgunlukları,
arayıp ta bulamadıklarımızı temize çekmek demek.
Güzel olan herşeyi hatırlamak demek..
Kıyı da köşede bıraktığımız dostluklarımızı, kendimize dair inançlarımızı,
yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımızı anımsamak demek..


Belki bu yıl da güzel cicili bicili bir defter almalı..
Kendimize yeni hayaller biçmeli..
Küçücük tebrik kartlarına yeni yıl dilekleri yazıp sevdiklerimize postalamalı..
Ne de olsa sevgi, mutluluk, neşe paylaştıkça çoğalır..
Belki de bu yazı, benden size ufak da olsa bir yeni yıl için harekete geçmek için kıvılcım olur..

Şimdiden İyi SenelerJ


Aysun

23 Aralık 2010 Perşembe

Küçük bir nottt

Arkadaşlar yaptığınız yorumlar gelmiyor. Sanırım biraz kullanımda sıkıntı var bende denedim.
yorum yapabilmek için yorumunuzu yazdıktan sonra
profil seçin denilen yerde google hesabını seçip gogole hesabınızı acmanız gerekiyor ardından da dogrulama kodunu gireceksiniz aşağıda yayınlandığı bilgisi geliyor :)

Teşekkürler herkese 

22 Aralık 2010 Çarşamba

Puzzlemania

Son günlerde puzzle sevdası aldı başını gitti. 13. Puzzleımı kucaklarken her parçaya sevgiyle dokunuyor, çevremdeki herkese bulaştırmaya devam ediyorum. Bir virüs gibi dolaşıyor aramızda puzzle tutkusu.

Evde mesai bitiminde evin kapsını hevesle açmamla başlayan ve  gece 03.00' lere  kadar yanından ayrılamadığım bir sevgili gibi oldu, yalnızlığımı paylaşan en samimi dost gibi sohbet etti benimle. 

"C" şeklini almış vücudum yerini amansız sırt ve boyun agrılarına bırakırken kendini, boynumdaki düzleşme fıtığa dönüşme  yolunda hızla ilerlese de vazgeçemediğim bir tutku bu.

Önceleri  bazı problemleri unutmak, kafamı dağıtmak için başladı bu sevda, ancak bağımlılık yaratacağını hiç düşünmemiştim tabii….

Yazın bazı dönelerinde Efeciğin babaannesinde olduğu zamanlarda bitirmek için büyük bir hevesle sabah uykusuz işe gitme pahasına 3 günde bitirilen puzzlelar Efe geldikten sonra 7-8 dakikalık Calio seanslarıyla bölünerek devam etti. 

Efe'ye de bu sevdayı aşılamak istesek de o en çok puzzleın bitmiş halini seviyor. Puzzleın camına dokunmayı ve puzzlerdaki kedileri saymayı...Saatlerce beni ve ona aldığımız puzzleı daire  kapısında sabırsızlıkla bekleyip benim evde unutuğumu görünce o güzel dudaklarını bükerek "Cici Abla yapbozum nerde, getirmedin mi?" diyince dayanmayarak alınıp gelinen puzzle Efe'nin " Cici Abla bana yardım eder misin ?" ricasına dayanılamayarak bir solukta bitiriliverir.... 

Başta Efe olmak üzere birkaç beye bu virüsü bulaştırmaya çalışsak da genelde bayanlar seviyor puzzle yapmayı neden dersiniz????

Sanki bayanlar ve puzzle arasında doğrusal bir ilişki varmış gibi geliyor bana....

Şöyleki, puzzleın her bölümü kadının haayttaki rolünü simgeliyor. Anne, eş, sevgili, ev hanımı, abla, kardeş, evlat,  aşçı, temizikçi, iş kadını, komşu, arkadaş, dost... Aklıma ilk gelenler bunlar, eminim bu liste uzar gider.


















Bu konuyu Tekrar Elif Şafak sözleriyle sonlandırmak yerinde olacaktır ...

"Puzzle gibi kadınların hayatı.  Parçalar bir bütüne tamamlanıyor elbet, ama parçalı kalma hali hiç değişmiıyor. Bazen kendimi aynı ana 8 top cevirmeye calısan bir akrobat gibi hissediyorum. Öyle zamanlar oluyor ki, toplar uyum içinde dönüyor, muazzam bir dengede, ahenkle. .. öyle zamanlar oluyor ki bütün toplar sözleşmiş gibi çıkıyor yörüngesinden hepsi paldır küldür  kafama iniyor. Hiçbir şey beceremiyorum. Hiçbir şeyi tam yapamıyorum."
 
 



Sanki hayatımızdaki her problemi tek tek ele almak gibi her parçayı oksuyor, parçadan bütüne doğru gittikçe  problemleri çözdüğümüzü düşünüyoruz ...



Bitirilen puzzleı çerçeveletip duvara astıktan sonraki halimiz de hayatta çok da kolay olmayan hatta çoğu zaman beceremediğimiz, bizi biz yapan değerleri bir arada görmemizi sağlamak belki de ... Her parçanın bir bütünü tamamladığını görmek hoşumuza gidiyor galiba... Ne dersiniz??


Zeynep

Gün bitti ama biz hala kaçma planları yapıyoruz....

Günlerden Çarşamba,
Sisli bir havayla başlamıştık güne,
Şimdiyse Ankara semalarında güneş ışıltıları raksediyor..

Hava tatlı bir soğuk,
İnsanı yoldan çıkarıp kaçma planları yaptıracak kadar kıvamında ne üşütüyor ne terletiyor..

Lisedeyken ne zevkliydi okulu kırmalar,
En büyük keyfimizde Antalya’da Tophane çay bahçesinde oturup elma çayı içmekti.

Üniversite yıllarında okuldan kaçma ekibinin başı gene bendim.
Azcık sıkılayım aklıma Beyoğlu planları düşer,
En yakınımdan başlayarak ‘kalk gidelim hadi saraylı bak dikiz aynam kalaylı’  şarkısını söyler,
Ekibi kandırır yollara düşürürdüm.

Bir seferinde, 5-6 arkadaş Üsküdar’da bir tiyatroya gitmiştik.
Ama ben tüm uğraşlarıma rağmen sıkıntıdan kurtulamamış, ‘
ko-ko-reç ko-ko-ko.. ‘şarkısı söylemeye başlamış;
Şampiyon kokoreçciye gitmek üzere  tüm ekibin kadıköy dolmuşunda yerini almasını sağlamıştım..




Ankara'da kaçma planları yapmak lazım belki de, tüm ekibi kandırarak..
Aileyle veya kızlar takımıyla..
Tunalı Hilmi'deki kuğulara ekmek atmaya..
Karınları acıkmıştır zira..
Yoksa yok başka bir amacımız,
Tek derdimiz karnı acıkan kuğular..:)

aysun

21 Aralık 2010 Salı

Mevsimlerin en merhametlisidir kış...

Ece Temelkuran okumanın, okurken keyif duymanın zamanı bu kez..

"..Mevsimlerin en merhametlisidir kış.
Evin mevsimi; sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın.
Uzun çayların, derinlemesine yemeklerin, etraflıca içmelerin mevsimi…
Karşılaşma değil buluşmaların…
Sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin, böylece hep beraber ılımanın.."

 "...Çaydanlıklar özel olarak neşeleniyormudur acaba kışları?
Esas duruşa geçiyorlarmıdır acaba?
Büyük görev için gizleniyorlarmıdır gizli gizli? Kahramanlık sırası  nihayet ona gelmiş bir onbaşı gibi..
Battaniyeler geriniyorlarmıdır?
Boğazlı kazaklar raflardan çıkarılırken, tam biz arkamızı dönünce kültür-fizik hareketleri yapıyorlarmıdır?..
Burnu havada ince gömleklere,kenarın dilberi askılılara dil çıkarıyorlar mıdır?
Kendini apartmandan sorumlu kedi ilan edip oraya buraya asabi emirler yağdıran mafyosa sarman, aralık ayının hamsi zamanı olduğunu artık öğrenmiş midir?
Atkılar ve şapkalar yüzünden dağılmış saçlarımızla bizi güzel bulacak birileri olacak mı bu kış?
Yatak 36.7 derece olacak mı girdiğimizde?
Yoksa boynunu kendine yaslayan kuğular gibi mi olacağız bu kış da? "



Ece Temelkuran'ın İçeriden Kıyıdan Konuşmalar kitabından alıntılar bunlar..
Hatun kişilerin başucunda bulunması gereken, okudukça kendilerini bulacakları, birçoğunun 'benim hislerime tercüme olmuş' cümlesini sarfedeceği bir kitap..
Kapağı da renkli renkli, şeker gibi..
Yeni olduğunu sanmayın, 2004 basımı..
Hala bu şeker renkli basımı kitapçı raflarını süslerken şimdiye kadar gözüne çarpmamış olanımız varsa kaçırmasın derim..

" ..Mevsimlerin en ince fikirlisidir kış. Öyle işte..."  


Aysun

14 Aralık 2010 Salı

Yalnızlığım...

Yağmur dünkü karı eritmiş, gri nemli bir hava var..ama tatlı bir soğuk, insanı kendine getiren cinsten..
Arabaların kırmızı fren lambaları ve ıslak camlar..

fonda emre aydın çalıyor (beynimdeki fonda;)
Karla karışık yağar hüzün
Üstüm başım hep uzun kollu
Benden iyi bilirsin
Anlatmama lüzum var mı ?....
Kal yanımda böyle sonbahar gelince
Soysuzlar içinde kalma yalnızlığım
Bak yenildik işte
Zamanı gelince kalkarız belki de
Dayan yalnızlığım
çok az şarkı böyle insanı içine çeker etkiler..
Yalnızlıktan haz etmek..Zeynebimin de yazısı ve Elif Şafak'ın cümleleri..
Bazen insan kendini hayatta uyumsuz zanneder, yere göğe sığamaz, kendi başına kalması gerekir..
Şarj olması, gündelik muhasebesini yapması, iç seslerini dinlemesi gerekir. Kalabalıklar yük , konuşulanlar fazlalıktır. Az olmak öz olmak gerekir..Belki de hayatın dolaplarından, uyulamayınca yüzüne vuran gerçeklerinden kaçmanın bir yoludur yalnızlık..Uyumsuzluk die ahdetmem ben hiçbir zaman. kendim gibi düşünenleri görünce de içten içe sevinirim elbet.
Feridün Düzağaç vardır bir de , hissettiklerimi o da hissediyor diye sevindiğim..
Yanında bir yavru kedi olur
Yanında hiç soru sormadan uslu durur
Yanında belki beni bile unutur
Yalnızlığım mutludur yanında
Bazen bir ortamda biriyle tanışırız, konu döner dolaşır kitaplara sevilen şarkılara gelir..
ikisini seven üçüncüyü de elbet sever : Ezginin Günlüğü, Bülent Ortaçgil ortak paydadır bu noktada..
Her ikisinin de yalnızlığa, 'bildiğin gibi olmaya' dair şarkıları vardır...
Boz Taşlar Önümüzde
Cebimizde Yalnızlık Var
Şu Dümdüz Büyüyen Gecede
Tek Dostumuz Yakomozlar (Bülent Ortaçgil)
Yalnızlık senin o konuşkan kuşun
Kırk kapıdan geçmiş kırk kilitten
Yaralı, dili lâl, kanadı kırık
Vurulmuş başında bir yokuşun (Ezginin Günlüğü)
MFÖ'nün Yalnızlık Ömürboyu, Pinhan'ın Yalnızlık, Sezen Aksu'nun 'Yalnızlık Senfonisi, Duman'ın Yalnızlık Paylaşılmaz şarkıları..Daha ne olsun bu puslu nemli havalarda...
Son olarak onsuz olmaz, Zuhal Olcay'ın Yalnızlığım şarkısı:
Yalnızlığım
Tek bilebildiğim sen benim
Vazgeçilmezimsin..
Herkese Keyifli Yalnızlıklar...:)

aysun

Kepenklerimi indirdim...

Müthiş bir hafta sonundan sonra herkese iyi haftalar diliyorum.
Müthiş dedim ama evde pinekleyerek geçirilmiş bir hafta sonu :)
Tam da istediğim gibi. Hava da soğuktu yat, kalk, kafana göre takıl ve en önemlisi puzzleını (bunun ekleri de böyle eklenir herhalde :) İngilizce kelimeye Türkçe ek  ….Tarzanca dediklerimi bu sanırım) bitir.  
Yalnızlığımı seviyorum galiba… bu hafta sonu o kadar iyi geldi ki bana. Çok huzurlu ve mutlu başladım pazartesi gününe. Ama asosyal değilim. Hatta bazen gezip tozmaktan kendime bile vakit bulamıyorum. Şikâyetim yok. Fakat evim benim mabedim gibi.

Elif Şafaktan alıntı yapsam tekrar… O kadar güzel anlatmış ki yalnızlığı, altını çize çize okudum sayfa kıpkırmızı oldu…

Bilmem Yalnızlık Efendiyle aranız nasıl?  Benim oldum olası iyidir. Severim kendisini, zannımca o da benden memnundur. Yalnızlık Efendi uzunca boylu, titiz, temiz ve bakımlıdır. Çok yakışıklı sayılmaz belki, fakat hayli alımlıdır. Kıyafetlerini nerede diktirir bilmem, ama giyimi kuşamı farklıdır. Hayatımda tanıdığım en donanımlı, en kültürlü, ayakları en çok yere basan varlıklardan biridir. Okumayı, düşünmeyi ve hayal etmeyi sever; haftada en az üç kitap bitirir. Tefekkürü de bilir, tevekkülü de. Özgüveni yüksektir, kendi kendine yeter. Kimseye yalakalık etmez, hesap kitap yahut pazarlık ve çıkar işlerinden hazzetmez. Elalemin nabzına göre şerbet vermez, kula kulluk etmez. Vefalıdır. Sadıktır.
…Kimseyle düşmanlığı yoktur. Kancıklık sevmez, dedikodu etmez. Başkasının gölgesine muhtaç olmadan tek başına yaşayan hür ve gür bir ağaç gibidir. Canı sıkılınca duvarında asılı eski bir yazıya bakar; kim bilir hangi mahir hattatın elinden çıkma yazıda şöyle yazar: “Bu Da Geçer Ya Hu”…

… Yalnızlık Efendi  en çok başkalarıyla karıştırılmaktan rahatsızdır. Yalnızlık, “Issızlık” demek değildir. Issızlık Efendi başka mahallede yaşar. Biraz huysuz bir tiptir. Hani bahçesine kaçan topları kesmeye kalkan aksi ihtiyarlar var ya, onlardandır. Bizimkiyle ara sıra selamlaşırlar o kadar. Keza Yalnızlık,”Kimsesizlik” demek de değildir. Kimsesiz Efendi şehrin dışında bir mağarada yaşar. Saçı sakalı birbirine karışmış. Bizimkiyle kırk yılda bir karşılaşırlar o kadar. …

… Yalnızlık Efendi   der ki, “Yalnızlık insanın kendi kendisiyle yaptığı sohbettir. Aracısız. Katkısız. Oyunsuz. Yalansız. Saf ve som bir sohbet… “  Bazen olur bana, nedensiz, öylesin. Güçlü bir kaçma arzusu başlar içimi kemirmeye. Televizyon, radyo, gazeteler… Hepsinden koparım. Telefonları bir kenara kaldırırım. E-maillere bakmam, kimseye tek satır yazmaz olurum. Kepenkleri indirir, geçici bir süre tadilata girer, içime kapanırım. Yapılacak işler kule olur yükselir masamda. Okunacak mektuplar, kotarılacak sorumluluklar birikir de birikir bir kenarda. Sokağa çıkasım gelmez; çıksam kenarlardan yürürüm, saçak altlarından….
… Dedim ya, oldum olası Yalnızlık Efendi ile aram iyidir. Severim kendisini. Zannımca o da dostluğumuzdan memnundur.

Nerdeyse yazının tamamını yazdım. Özür dilerim Elif Şafak,  ama napayım kıyamadım aralarından seçmeye o kadar güzel anlatmışsın ki beni…
Ama yeni bir hafta başladı ve tadilat bitti hepinize güzel bir hafta diliyorum.
Zeynep

Cuma günler...*

Bedenen burdayım die, ruhen de mi burda olduğumu sanıyorlar...
Belki şurada...
Belki burdayım..
Belki de kuzucuğumun kokusunu burnuma çekiyorum şu an..
Belki şu şarkının tadını çıkarıyorum:
http://fizy.com/#s/1ai9b8
...Kaç kişi kaldı inanan, güzele ait olan
karanlığından korkmadan,ışığını arayan
Gel sarılıp yatalım, örtmeden üstümüzü
Boşuna buruşmasın,kirlenmesin gökyüzü
İkimizin dramından bir mutluluk çıkar belki
Değeri yoksa aşkın, yalanlar bizi yıldızlar
En parlak yıldıza bak, bir dilek tut içinden...(Feridün Düzağaç-Yıldızlar)

Hala düşüncelerimiz okuyamadıkları için şükrediyorum ve gülümsüyorum..
Beynimiz uçsuz bir deniz, düşün hayal et, gülümse..

Böyle havalara en iyi şiir gider:
Sen bakma havanın durgunluğuna
derya dediğin uyur uyur uyanır..(Nazım Hikmet)

En iyisi başlangıç noktamıza geri dönmek,
" Bugün günlerden cuma" dansı yapmaya başlamak tez zamanda..

*Fon müziğimizde şu olsun: http://fizy.com/#s/124i17

Güzel keyifli haftasonları şimdiden..

Miskinlik yapasım var :)

Günlerden perşembe.
Dinlenemeden kalktım yine puzzle saplantımdan dolayı, boynum ağrıyor. Omuzlarım tutulmuş. İçimden çalışmak gelmiyor. Yorganımın altında miskince yatmak, kitabımı okumak sonra uyuyakalmak istiyorum… Neyse ki yarın Cuma. Ne kadar çabuk geçiyor günler…
Sabahın ilk saatlerinde başladım yazıma çayım ve simidim eşliğinde ama devam etme şansını öğleden sonra bulabildim. İş yerim renklenmeye başladı. Bugünlerde bir telaş içindeyiz. Hande’yle birlikte aramızdan ayrılan dostlarımız için sürpriz hazırlıyoruz. En kısa zamanda sizlerle de paylaşacağım.
***
Yağmur durmaksızın yağıyor, bende bir bezginlik. Halbuki ne çok severim böyle havaları. Güneşli günlerden, baharın çığırtkan enerjisinden daha fazla severim. Ama işte ruhen koyversem de kendimi, biliyorum ki ben hiçbir zaman “bezgin” olamadım. Severim miskinleri. Miskinliğin felsefesini. Ama bir başka meziyet, başka maharet onlarınki.
***
Kemirir ruhumuzu hırslarımız, kariyer, şöhret veya para pul telaşımız. Bir fare gibi sessiz, derinden ve sinsice. Ufak ufak  ısırıklarla kemirir içimizi rekabet duygusu. İktidar iptilası yer bitirir insanı. Bir koltuğa sevdalanmak tüketir adamı. Tuzaklarla doludur bu hayat. Nefsimizin tuzaklarıyla. Düşer düşer çıkarız. Dizlerimiz yara bere içinde. Şair bile olsan bu böyle. Önemli olan nefsin çukurlarına düşmemek değil, düşünce çıkabilmeyi becermektir.
***
… bir tartışmadır gidiyor gırla… her kırılan daha çok kırıyor karşıdakini. Hırpalıyoruz kendimizi, birbirimizi milletçe, memleketçe. Birbirimizden “ötekiler ”yaratıyoruz. Anlamadan dışlıyor, görmeden kapatıyor, tanımadan etmeden sevmediğimize kanaat getiriyoruz. Ha bire farklılıklarımıza yoğunlaşıyoruz, zerre kadar ortak noktamız yokmus gibi davranarak…. Arafta kalanları anlamıyor, öteliyoruz.
Elif Şafak okuyorum bugünlerde, Firarperest.  Yazdıklarım da tam da benim bulunduğum ruh halini anlatan bir bölümden alıntı.
Sevgiyle kalın....
Zeynep

Kızlar...

Kızlar...
Canlar, bizi biz yapan hatun kişiler, dünya yüzeyinde telepatinin olduğunu ispat eden yarım elmalar...
İlkokulda başkadır paylaşımlar, lise-üniversite yıllarında başka..
İş-aile aşamasına geçtikten sonra kıymetleri daha da anlaşılır..yaşlar ilerledikçe gerçek dostları bulmak zorlaşır..belki hayatın getirdiği kalıplar üstümüze daha çok yapıştığından, belki etrafımızdaki duvarlarımız kalınlaştığından..
Eskisi gibi kıkır kıkır arkadaşlıklar bulmak zorlaşır. Bilinir ki artık, menfaatler vardır gerçek hayatta..
Ama işte tüm o çetrefilli yollardan yıllardan süzülüp gelen arkadaşlıklar bizim en değerli hazinemizdir..
Sevgillerle ailelerle paylaşılmayan şeyler paylaşılır onlarla..
Dünya için küçük bizim için büyük dertler onlarla paylaşılır telefonda mailde..
Bir fincan kahveyle geleceğe yönelik hayaller kurulur, en anlamsız şeylere beraberce gülünür..
Hala birer küçük kız çocuğu olabilmektir kızarkadaşlıklar..

Kimileri geride kalır, geçilen yaşam aşamalarında..
Çok sonra bir paylaşım sitelerinde izleri bulunur, evlenmiş barklanmış çocuklanmış halleriyle..
Hepsine, hepinize teşekkürü bir borç bilirim yeni bloğumuz sayesinde..komşukare arkadaşının kıymetini bilenlere gelsin o halde..Hepinize kocaman kucaklar kızlar...

Bizzzz

Herkese merhaba. Blog kurma fikri ilk olarak Aysun’dan geldi. Daha sonradan bunu da (her şeyi olduğu gibi) birlikte yapmaya karar verdik. İyi de oldu :)

Aysuncum 30 yasına yeni girmiş olabilir. Ama ben (Zeynep) daha 29,5 yaşımı azcık geçtim. Aslında çok eski bir arkadaşlığımız yok ,1 senedir tanışıyoruz, ama 30 seneye sığdırılabilecek kadar büyük bir arkadaşlık, dostluk ve komşuluk kurduk.  Arkadaşlığımız benim çalıştığım birimin değişmesiyle başladı ve bir gün yeni taşındığım evimden servise binerken durakta bıcır bıcır konuşan bu hatunla kaynaşıverdik.  Sonrası malum yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez oldu. Öğle aralarına birlikte çıkar olduk başta çekingen çekingen kapıdan uğramalar yaptığın her şeyi birbirine tattırmalara bıraktı yerini. Derken Aysuncum fahri annem oldu; oğluşundan ayırmadı, giyeceği çoraptan, yiyeceği yemeğe kadar düşünür oldu bitanecik komsukaresini. Geçenlerde okuduğum bir yazıda 30 yaşından sonra dostluk kurmanın zor olduğu yazıyordu biz 30 olmadan bulduk birbirimizi. İşte bizim hikayemiz….

İşte geldik burdayız ;)

İşte geldik burdayız :)
Uzun zamandır ertelediğimiz, hayalini kurduğumuz başka sitelere baktıkça beğendiğimiz, eee tabiki hayıflandığımız paylaşımları bir de bizim açımızdan görün istedik..
tek amacımız eğlenmek, biraradayken attığımız kahkahaları sizle paylaşmak..